🐯 Bu Kadar Karanlık Bir Gökyüzü Fırtınasız Açılmaz

İnsan Gözü Her Şeyi Göremez. Chicago’da bir gökbilimci olan Mark Hammergren uzayın yüksek enerjili gama ışınlarından düşük enerjili radyo dalgalarına kadar uzanan birçok ışığı içerdiğini öne sürmüştü. İnsan gözü ise bu ışık tayfının 380-740 nm arasındaki küçük bir bölümüne duyarlıydı. Bu kısım Ne kazandık bu kadar bakmak ile Leyleğin ömrü geçer laklak ile. Öyle kaba insanlar vardır ki ayı onların yanında centilmen sayılır. Bazı insanlar kafalarıyla hissederler ve kalpleriyle düşünürler. Uçmaya uçmakla başlayamazsınız. Başkalarının kusurunu kapatmada gece gibi ol. En güzel zar çöp tenekesine atlan zardır. Gökyüzüparlaklığı; gökyüzünün görsel parlaklığı, ışığı nasıl yansıttığı ve yaydığı. Gökyüzünün gece tamamen karanlık olmadığı gerçeği kolaylıkla gözlemlenebilir. Eğer ışık kaynakları gökyüzünden uzaklaştırılsaydı (örneğin şehirlerden gelen ışık kirliliği ve ay ), gökyüzü tamamen Yaşamakayrı bir dert gülmek tesadüf. Hangi günüm geçti aşkla kavgasız. Korkunun ecele faydası yokki. Yarı yoldan dönmek neyi halleder. Belamı bulmuşum bulduğum kadar. Ya bu aşkın sonu gelir, ya gider. Belamı bulmuşum bulduğum kadar. Ya bu aşkın sonu gelir, ya gider. Bu şarkı sözü 25002 kere okundu. Gücünü basitliğinden, masalsı kurgusundan alan Komşum Totoro, sizi seksen dakika kadar özgür kılacak, çocukluğunuza götürecek; hatırlamadıklarınızı hatırlatacak. Bu anlamda film yönetmenin, çocuklara ve ‘kendi gibi’ hayal etmeyi hiç bırakmamış çocuk kalanlara sunduğu seksen dakikalık bir hediye niteliğinde Hiç tanımadıları, yüzlerce kilometre uzaktaki yaşıtları ile acıyı paylaşmanın rengiydi onlar için siyah. Hava baharmış, kimin umurunda, güneş siyah, gökyüzü siyah, ağaçlar siyah. Siyaha büründü her şey, simsiyah. Yaşanmış anların kazanılmış olduğu, bir daha yaşanamayacaklara açılan kapının rengi siyah. Güneş annesine, bir günün hasretiyle koşturuyor. Heyecanlı Heyecandan, koşturmaktan yorgun. İyiden iyiye al al oldu. Denize yaklaşırken huzmesi, uzaklardan kıyıya kadar uzanıyor. Sonra, deniz adeta alevleniyor. Güneş genişliyor, sini gibi oluyor. Ufuk çizgisinin ardında anası kendine çekiyor. Gökyüzü, deniz kızıla Birdeniz, denizde vapur Gökyüzünde martı Semaverde çay olmalı Bir de çaya yaren “ — Cemal Süreya 🎈. Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk Hiçbir yere gitmiyor. “ — Edip Cansever “İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah “ — Orhan Veli. 🎈. Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Devrimcidemokratcom, devrimci demokrat düşünceler ve amaçlar doğrultusunda yayın yapan bir sitedir! Fransa; 'bu kadar Karanlık bir Gökyüzü, Fırtınalar olmadan Açılmaz!' Sistemin; Tiranların, kulu-kölesi olmayı Ret eden Onurlu bir Halkın ülkesi, Kırmızı, Siyah- Sarı Yelekliler sokaklar da/ Fransa: sarı yeleklilerin DünyaSavaşı''nın bomba yağmurundan arda kalanları yeniden ele geçirmekte, şehirlerin 50 yıldır görünmeyen karanlık yüzlerini keşfetmekte başlıca rolü oynayan, eleştirelliğin heyecanını sonuna kadar taşıyan bu yeni kavrayış bir tasarım yöntemine doğru evrildikçe sırrını yitirmeye başladı. Öfkeli hücren, acılı hücren, isyankâr hücren, korkak hücren. Hangisi daha güçlüyse o direnmeye başlıyor. İncecik bir ipten, bir ağaç gövdesine dönüşüyor sarılıp ağlıyor, tutunup kalkıyorsun. Gidenin arta kalan çocukluğunu, gençliğini yedirmemek için sefillere yaşamak istiyorsun. Gökyüzü Dinamik Teması RSS akışı ile beslenen ve sürekli güncellenen bir arşive sahip olan bir Windows temasıdır.. Windows 7 ve Windows 8 işletim sistemlerine eklenebilen tema gökyüzünün birbirinden güzel fotoğraflarını masaüstünüze taşıyan duvar kağıdı seçeneklerini ve temayla uyumlu pencere rengini içermektedir. 3d2gE5c. usdtry de saatlik dipte obo var 5,75 boyun bölgesi ve aşağı kırış var ancak teyit yok. Obo çalışırsa 5,50 bölgesi hedefe girer ondan aşağısıda yok zaten benim ekranda. dipteki yapı bu 5,76 yukarı geçerse bozulma gelir ancak aşağısında aşağı baskı gelir. 5,76 kritik yer. Yazdıklarım yatırım önerisi değildir akıllı olun kendi aklınız var ona göre, hele trollseniz uzak durun birader aman aman amannn. Cuma piyasalar İmamoğlunun kazanacağını kazansa sürpriz herkesin tahmin edebildiği bir durum neden piyasayı bu kadar olumlu aslında olumsuz sonuçları olacağı alım fırsatı. Tabiki kendi fikirlerim tavsiye değildir. Originally Posted by deepblue35 Cuma piyasalar İmamoğlunun kazanacağını kazansa sürpriz herkesin tahmin edebildiği bir durum neden piyasayı bu kadar olumlu aslında olumsuz sonuçları olacağı alım fırsatı. Tabiki kendi fikirlerim tavsiye değildir. Piyasa %9 fark ile kazanacağını bilmiyordu. Ortada bu kadar sıkıntı varken bir İstanbul seçimleri ile geçici ve çok kısa yalancı bir bahar yaşanacak piyasalarda. Bana fırtına öncesi sessizlik gibi geliyor bu durum. Bu kadar karanlık bir gökyüzü fırtınasız açılmaz. Shakespeare Originally Posted by Purplee Piyasa %9 fark ile kazanacağını bilmiyordu. Bu durumun piyasa için ne faydası % 2 ile bitse piyasa için daha siyasi belirsizlik ihtimali yükseldi. bu seçimin esas mağlubu akp değildir apo kardeşler aktroller ve kendini kurt sanan uluyan çakallardır Dolar 24 olacak diyen bozgunculara inanmayın mümkün değil. Originally Posted by ayhan53 bu seçimin esas mağlubu akp değildir apo kardeşler aktroller ve kendini kurt sanan uluyan çakallardır MI MAX cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi Burdaki tüm yorumlarım yatırım tavsiyesi değildir. bu ülkede halk en çok ekonomiyi iyi yönetemeyene sarı kartı kırmızı karti.. MI MAX cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi Burdaki tüm yorumlarım yatırım tavsiyesi değildir. EGE IŞIK ÖZATAY Tarihi Temmuz 15, 2022 1034Arter’in güneş almayan -1. katında açtığı sergisi Başımızda Siyahtan Bir Hâle’de sistemlerin bozulmasına sebep olan entropik kuvveti merkeze alan Ahmet Doğu İpek, yanardağ patlaması, kum fırtınası gibi doğa olaylarından yola çıkarak yaptığı resim, çizim, yerleştirme ve videolarla izleyiciyi ışıksız’ bir evrene bizden milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızlarla dolu gökyüzünün karanlığına kaldırdığımızda, bu ucu bucağı belli olmayan evrende tek başımıza olmadığımızı hatırlarız. Evrenin 15 milyarlık evrimi, kara delikler, siz tam bu cümleyi okurken içimizden gelip geçen milyarlarca karanlık madde parçacığı, solucan delikleri, Samanyolu ve Carl Sagan’ın tanımlamasıyla hepimizin geldiği yıldızlar, dehşet verici bir sonsuzluğun içinde bizimle birlikte dönüp duruyor. Karanlık yalnızca fizikçilerin ve diğer biliminsanlarının araştırdığı bir olgu olarak kalmaz; şairler ve edebiyatçıların da konusu haline gelir. “Karanlık savruların, ölümsüz anlarınca benim ol” diyen Ezra Pound, “Aşkın bu karanlık gecesinde, hicranımı duydum, seni andım” dizelerinin sahibi Ahmet Haşim, “Bu kadar karanlık gökyüzü fırtınasız açılmaz” repliğinin sahibi Shakespeare; karanlığı yalnızca bir metafor olarak kullanmakla kalmazlar, onu başkalaştırırlar da. Bu başkalaşım, sanatçı Ahmet Doğu İpek’in Arter’deki Başımızda Siyahtan Bir Hâle’ başlıklı son solo sergisinde yeni bir evren yaratımına bağlanıyor. Sergi, adını Edip Cansever’in Tragedyalar’ 1964 adlı kitabında yer alan Tragedyalar III’ şiirindeki bir dizeden alıyor. Cansever, biz’ ve siz’ arasında gidip gelen bu şiirde, bir dünya düzeninin yıkılışını, değerlerin çöküşünü, keskin toplumsal dönüşümler, şiddetli sanayileşme ve kentleşme ile karşı karşıya kalan bireyi yiyip bitiren yalnızlığı, kaygı ve sıkıntıyı dile getiriyor. Çok çeşitli yoğunluktaki siyahlar ve bambaşka tondaki karanlıklar ekseninde tasarlanan Başımızda Siyahtan Bir Hâle’ sergisi, Cansever’in şiirinden kolektif bir tutulmanın ve kimseyi esirgemeyen varoluşsal bir soğuğun biz’ öznesini içinde küratörü Selen Ansen, kaleme aldığı katalog yazısında, sanatçı Ahmet Doğu İpek’in çalışmalarındaki karanlık motifinin kavramsal çerçevesini şöyle anlatıyor “Işıksızlık durumundan yola çıkan Başımızda Siyahtan Bir Hâle’, sistemlerin bozulmasına, düzensizliğine veya daha kapsayıcı bir ifadeyle dönüşümüne sebep olan entropik kuvveti de merkezine alıyor. İpek’in yapıtları çoğunlukla figüratif olmakla birlikte, yaşadığımız çağın iklimini soyutlama yoluyla yansıtırken yaşamlarımızı derinden etkileyen küçük ve büyük ölçekli olaylara örtük bir şekilde dikkat de çekiyor. Bu yapıtlar, daha genel bir ifadeyle, ellerimizin veya gözlerimizin kavrayamadığı olguları -gökleri, karanlıkları, yeraltı güçlerini, tektonik hareketleri, gömülü hatıraları, sonsuz küçük, sonsuz büyük, çok uzak ve fazla yakın olanı- görünür kılıp erişebildiğimiz bir ölçeğe taşıyorlar.” Ahmet Doğu İpek’in 2020-22 arasında ürettiği işler, Arter’in güneş almayan -1. katındaki sergi mekânında yeni bir dünya oluşturuyor. İzleyici taşlar, kayalar, güneşler, yanardağlar, sıvı ve göksel uzamlar, yeraltı âlemleri ve uzak diyarlar arasında karanlık bir yolculuğa çıkıyor. Sergi, yalnızca birkaç adım atarak sonsuz mesafeleri ve sınırsız zamanları kat etmek, jeolojik çağları, siyasal dönemleri ve birbirini takip eden gündüzlerle gecelerin rutin zamanını aşmayı mümkün kılıyor. Küratör Ansen, sergiyi tanımladığı sözlerine şöyle devam ediyor “Sergi alanının sınırları içinde gözler önüne serilen formlar, kuvvetler ve hareketler, İpek’in kozmolojisini oluştururken sanatçının daha önce ürettiği yapıtlarla bağlar da dokuyorlar. Buraya gözlerimiz açık girsek dahi görünenle yetinmememiz gerekir. Çünkü burada yer alan somut her şey, elle tutulamaz birçok duyguyla, unutulmuş ya da henüz doğmamış birçok yaşamla bağlantılıdır. Çünkü var olan her şey aynı zamanda başka bir şeydir de. Havadan daha hafif olan, ışıksız günlerin ağırlığıyla yüklüdür. Kordan daha sıcak haldeki, karanlık ve soğuktan -da- öte bir çağdan geçtiğimizi haber verir. Nihayet, burada hareketsiz ve suskun durmakta olan, aslında binyılların dilini konuşuyor ve yitip gidenin bazen geri geldiğini açığa vuruyor.”Sergide yer alan, adını Yunan mitolojisinden alan Zephyr I / Zephyr II’ adlı tek kanallı video yerleştirme; üretimi iki yıl süren, güneş tutulmasının döngüsel hareketini konu alan Çok uzaktan ve hep’ serisi izleyiciyi hayalle gerçeğin harmanlandığı masalsı bir dünyaya yolculuğa Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hâle’ başlıklı sergisi 29 Ocak 2023’e kadar Arter’de görülebilir. Uzun süren bir seçim maratonu nihayet sona erdi. Şimdi herkes kimin kaybedip, kimin kazandığını konuşuyor. Kaybeden elbette Cumhur İttifakını oluşturan AKP ve MHP oldu. En çok da liderleri tabi ki. Neden kaybettiler? Seçim sürecinde yaşananları, bir kenara not ettiklerimizi hatırlayalım. Devletin en tepsindeki insanlar bir oy uğruna seçmenleri ayrıştırdı, kendilerine oy vermeyen halka “terörist” , aday için “FETÖ’cü”, “Pontus” dediler, Mısır’da darbeyle işbaşına gelen “Sisi’ye” benzettiler. Herkesin gözleri önünde kazanılmış bir seçimi “Oy çaldılar” diye iptal ettirip yenilediler. Seçimin bitimine yakın son kozlarını oynayıp “Kürdistan” dediler. “Bebek Katili”nden mektup getirttiler. Demirtaş’ı terörist ilan edip, “Bebek Katili”ni muteber ilan ettiler. Üstelik Cumhur ittifakının iki lideri de bu mektuba bel bağladı. Devlet Bahçeli “Öcalan HDP’nin istismarına müdahale etti” diyerek, Bebek Katiline akil insan muamelesi yaptı. Partili Cumhurbaşkanı son TV programınında uzun uzun “Terörist Başının” mektupta ne demek istediğini anlattı. En önemli bomba ise Pensilvanya’dan geldi. FETÖ sözcüsü seçime üç gün kala attığı twetle “CHP’nin adayına oy vermeyin” dedi. Vatandaş ise iradesinin elinden alınmasına tepki gösterdi. En önemlisi de YSK’nın 6 Mayıs’ta aldığı seçim yenileme kararı tüm kesimlerin adalet ve vicdan duygusunu adam yönetimine, halktan koparak, yakınlarına ve yandaşlarına çalışan iktidara, nefret dilini gündelik siyasete alet eden iktidar yöneticilerine, ekonomik sıkıntılarla boğuşurken, halktan iyice kopup şatafat içinde yaşayanlara tepkisini gösterdi. “Dur” dedi. Bu seçimden herkes kendi payına düşeni almalı, vatandaşın mesajını doğru okumalı. Ancak AKP içinde bulunduğu kibirli ruh hali nedeniyle seçmenin mesajlarını okumakta zorlanıyor. İşte örneği; Yıllardan beri yürülükte olan Belediyeler Kanunu’na göre Belediye şirketlerinde atamaları, seçilmiş belediye başkanları yaparken, Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı genelge ile bu yetki belediye meclislerine verildi. Yani, AKP seçimleri kaybedince, belediye başkanlarının yetkilerini gasp etmeye başladı. AKP halkın verdiği mesajı anlayamadığını net olarak gösteriyor. Milli irade ile inatlaşarak, daha fazla korku ve tehditle gücünü koruyacağını sanan fena halde AKP yanılıyor. *** 31 Mart sonrası İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi seçime yönelik bu değerlendirmeleri sekteye uğratsa da, şimdi tüm siyasi partiler seçim sonuçları ile ilgili muhasebeye başladı. CHP şu kadar büyük şehri aldım, oylarımı şu kadar yükselttim kolaycılığına kaçarsa yanılır. Seçim sonuçları şımarıklığa kapılmadan değerlendirilmelidir. İstanbul’u almak elbette önemli ancak doğru değerlendirmelerle, bu başarı kalıcı hale getirilmelidir. İlk olarak, alınan oyların sadece CHP ve İYİ Parti’nin olmadığı fark edilmeli. Bu oylarda HDP, Saadet Partisi, DSP, Vatan Partisi, DP, MHP li ve AKP’li seçmenin katkısı var. İkinci olarak, CHP’lilerin AKP içinden çıkacak yeni partileri AKP’lilerden daha fazla konuşmaya başladığı dikkatimi çekiyor. CHP biran önce kendi gücünün farkına varmalı. Rakibinin hatalarına değil, kendi ideolojisine bel bağlamalı, yerel seçimler ve ekonomik kriz sonrası ortaya çıkan halktaki dip dalgayı kendi lehine çevirmenin yollarını aramalıdır. “Yeniden 89 travmasını yaşamak istemiyoruz” diyen Kılıçdaroğlu çok haklı. Elde edilen başarı, ideolojik kaygılar bir tarafa bırakarak popülizm çığırtkanlığına dönerse, ibre hızla aşağı inmeye başlar. Yerel yönetimlerde elde edilecek başarı, akılcı politikalarla seçmene anlatıldığında, hizmetle, sevgiyle halka dokunulduğunda CHP için iktidar yolu açıktır. Türkiye elbette sadece İstanbul’dan ibaret değil. Anadolu’daki küçük il ve ilçelerde Ankara, İstanbul, Mersin, Adana gibi Büyükşehirlerde gösterilen başarılı performansa paralel başarı sağlanamamasının nedenleri araştırılmalıdır. Örneğin Afyonkarahisar’da “CHP’nin Kalesi” denilen Sultandağı, 45 yıl sonra kazanılan Evciler Belediyeleri neden kaybedildi? sorularına cevap aranmalı, Son 3 seçimde 50-100 oy farkla kaybedilen Sinanpaşa’yı kazanabilmek için neleri eksik yapıyoruz? tartışılmalı. Afyon’daki duayen siyasetçiler “Afyonkarahisar’da kim kazanırsa, Türkiye’de iktidar olur” derler. Parti Genel Merkezleri elbet bu değerlendirmeleri yapıyor, ancak CHP gibi ortak akıl ve örgütlülüğün önemsendiği sosyal demokrat bir partide tabana yayılan değerlendirmelerin yapılması bekleniyor. Her il, her ilçe, hatta her belde şapkayı önüne koyup başarısını, ya da başarısızlığı tartışmalı, varsa eksiklerini bulmalı ve acilen gidermeli. 23 Haziran İstanbul seçiminde olduğu gibi yönetimler üyeleri ile birlikte tek vücut halinde çalışmalı. CHP Tüzüğü’ne göre “genel ve yerel seçimler sonrasında en geç iki ay içerisinde il ve ilçe danışma kurulları toplantıları yapılır” denilmesine rağmen Afyonkarahisar CHP’de bu yönde hazırlık olmadığı yönünde çokça mesaj almaya başladığımı da belirteyim. İmamoğlu’nun seçim sürecinde sıkça vurguladığı gibi yöneticiler hesap verebildiği sürece o makamlarda kalabilir. Son Söz; “Bu kadar karanlık bir gökyüzü fırtınasız açılmaz” Shakespeare İlk bölümünün ardından yarattığı izlenime yaraşır bir ikinci bölümle ekrana geldi perşembe akşamı, Güneşin Kızları. Hikayenin gittikçe daha da ilgi çekmesi bir yana, karakterlerin sunuluş biçimindeki değişim inanılmaz. Bunun yanında, aralanan her sır perdesiyle Haluk'un etrafa yaydığı sis bulutları daha da koyu bir hâl alıyor. Kaç kişi gizli içinde, eyyy Haluk efendi... 2. Bölüm Haluk'un Nazlı öncülüğünde uçakta yaptığı evlilik teklifi, Güneşlerin İzmir'den toptan İstanbul'a taşınmalarına sebep oldu. Elbette buna çokça bozulan olarak Rana'nın boş durması beklenemezdi. Haluk'un eski eşi Sevilay'ı devreye sokup, Güneş'in ondan soğumasını beklemesi ise yersizdi. Hadi onun bu niyetini anlarım da, Sevilay nasıl böyle bir şeyi kabul etti çözemiyorum. Bu adamdan delicesine korkuyorsun, bu deli cesareti niye be kardeşim?.. Sevilay'ın, Güneş'e kızlarıyla ilgili savurduğu çirkin ithamlar istediği karşılığı bulmadı ama Haluk'un gerçek yüzüne dair söylemleri kafasını karıştırmaya yetti. Güneş'in onun haddini bildirirken ki hali ise enfesti. Sert mizaç kesinlikle çok yakışıyor Evrim Alasya'ya... Bu mizacı biraz da Nazlı ve Selin'e karşı kullandırsalar enfes olacak. Onlara kızışının altı hep merhamet dolu, şımartıyor bu da ister istemez... Tabi asıl enfes olan kısım Haluk'un bu konuşmayı öğrenmesiyle başladı. Bir an Sevilay'ın boynunu kıt diyerekten kıracak sandım. Adam o kadar karanlık ki, ne yapacağını kestirmek oldukça zor. Tek tahmin edilebilen şeyse, evliliklerinin ardından Güneş'in çokça çekebileceği onun elinden... Evlenmek demişken, nasıl evlilik teklifinin öncüsü oldu; evliliğin kendisinin de öncüsü olmayı başardı Nazlı... Kendi söylemiyle 'Haluk kişisinin' peşinden bir an olsun ayrılmayan ve ister istemez her seferinde Savaş'ın da başını belaya sokmakla yüz yüze getiren Nazlı, attığı her adımla en çok annesine zarar verdiğinden bir haber. Aslında sorunlar baş gösterdikçe her şeyi çözecek ama iş işten geçtiği için yapabileceği hiçbir şey olmayacak. Güneş'in Selin ve Peri ile alışverişe çıkması ardından evde kalan Nazlı, bahçenin bir köşesinde otururken Haluk'un telefonda biriyle samimi dozda konuştuğunu duydu ve bu andan sonraki aksiyon da annesinin başını yaktı... Önce ofisine giren, hizmetçinin kapıyı bilmeden üzerine kitlemesi üzerine Savaş'ı olayın içerisine çeken, ardından da arabasının bagajına saklanmak suretiyle bir kadınla buluştuğunu teyit edip; sözde Haluk'u köşeye sıkıştıran olarak, işin sonunda o çok arzuladığı evliliği ona kazandıran da Nazlı oldu. Buradan kendisine kocaman tebrikler... Bu saatten sonra daha kadının başına nasıl bir felaket getirir bilinmez. Ama Haluk'un onun başına bela olma ihtimali yüksek. Zira, Savaş'ın ortalarda olmayan ve öldüğüne inanılan sevgilisi Melis'in kolyesini buldu, ortaya çıkardı. O kolyeyi Güneş'e takmak zorunda kalan Haluk, onu Savaş'ın görmesi halinde köşeye sıkışacağından nasıl bir yol izleyecek merak edilesi. Bu süreçte Nazlı'nın başına bir şey gelir mi, onu da bekleyip göreceğiz... Bu arada geçtiğimiz haftaki yazımda da değinmiştim, o kızın başına gelenle Haluk'un ilgisi olabileceğinden. O yüzden bu duruma hiç şaşırmadım. Altında nasıl bir sebep yatıyor bakalım. En önemlisi, kızın ölüp ölmediği meselesi. Haluk tarafından alıkonmuş da olabilir. Bu durumda ortaya çıkması halinde filizlenen Nazlı-Savaş aşkı da çıkmaza girer. Kısacası, Nazlı'nın yaptığı her şey zarar ziyan... Belirtmeden geçemeyeceğim nokta ise Burcu Özberk'in performansının ilk bölümle âlâkasının olmadığı. Gayet başarılıydı bu sefer ve karakteri çok iyi yansıttı. Ayrıca, Savaş'la Nazlı arasındaki elektrik ekrandan taşmaya başladı. Bunda etkisi olan baklavalara hürmetler... Nazlı ve Savaş cephesinde atarlı bir aşkın meyveleri yeşermeye başlamışken, Selin ile Ali cephesinde her şey arapsaçı modunda. Bunda ikisinin de suçu var tabi. Selin'in kendine güvenen halini çok çok sevdim. Hâlâ son sürat görgüsüz ama bu yönüyle, o özelliğini bastırmaya başladı. Ali'nin ise kendine bile itiraf edemediği hoşlantısı, ona acımasızca davranmasına sebep oluyor. Hem annesi hem de babası tarafından sevgi görmeden büyüdüğü çok belli olan Ali ile ara ara empati kurdum ancak bu onun küçük Haluk olduğu gerçeğini değiştirmiyor kesinlikle. Bunun yansıması olarak, kendisine diş bileyen Tuğçe'ye haddini bildiren Selin'e yaptıkları reva değildi. Birini sevmekten ve bu zamana kadar olduğu gibi karşılık görmemekten o kadar korkuyor ki, bunun ceremesini de bir süre Selin çekecek belli ki. Bunu yüzüne vuran Selin'e karşılık olarak elini cam masaya geçiren Savaş'a en yakın psikiyatri kliğinde randevu almayı teklif ediyorum, bu arada... Yine belirtmeden geçemeyeceğim, hâlen Sarıtaş'ın tepkilerinde biraz dengesiz olduğunu düşünüyorum. Bunu karakterinin psikolojik durumuna bağlayabiliriz ama kusursuz bir performans görmek de hakkımız. Onun dışında gayet iyi veriyor karakterinin hakkını. Hande Erçel ise geçtiğimiz bölüme oranla Selin'i daha başarılı giymiş. Tepkileri ve söylemleri gerçekten ilgi çekici ve Ali cephesinde ateşli bir karşılık bulacak kadar etkiliydi... Gerçekleşen evliliğin ardından, Güneş için zorlu günlerin başlayacağını düşünüyorum ancak, Haluk'un takıntısının tam tersi etki gösterip, şimdiki gibi ona koşulsuz ilgi göstermesine sebep olması da mümkün. Ondan çıkartamadığı hıncı kapı arkasında kızlardan çıkartma ihtimali de. Belki de ben tam bir paranoyağım bilemiyorum. Bunların hepsini izleyip göreceğiz ama o müzikler yok mu o müzikler, onların diziye çok şey kattığı kesin. Hem jenerik müziği, hem de bölümlerin içerisine serpiştirilen müzikler enfes... Pek tabi, senaristlerimizin iki bölümdür konuşturdukları kalemleri de enfes... Dilerim kalemlerini hep böyle konuştururlar ve fenomen bir yapım olarak diziyi kış ekranında da izleyebiliriz... Beklenen Kral

bu kadar karanlık bir gökyüzü fırtınasız açılmaz